Boğaziçi İmar Rejiminde Tadilat Ve Yapı Kayıt Belgesi
Boğaziçi, doğal yapısı ve tarihi önemi nedeniyle genel imar kurallarından ayrılarak, 2960 sayılı özel bir kanunla korunmaktadır. Kanun, bölgeyi “sahil şeridi” “ön görünüm”, “geri görünüm” ve “etkilenme” bölgeleri olarak dörde ayırmakta; her bir bölge için yapılaşma ve kullanım konusunda sıkı sınırlamalar getirmektedir. Bu düzenlemenin amacı, Boğaziçi’nin doğal ve kültürel dokusunu korumaktır. Ancak bu koruma yaklaşımı, bölgede yaşayanların mülkiyet hakkını ihlal etmeyecek şekilde uygulanmalıdır. Mevcut değerlerin korunması kadar, zorunlu tadilatların gereksiz yere zorlaştırılmaması ve mülkiyet hakkının kullanılabilir olması da önemlidir. Bu yazıda, Boğaziçi’nin imar rejimini belirleyen temel ilkeleri ele alacak; özellikle yapı kayıt belgesi bulunan yapılarda kazanılmış hak meselesini, Danıştay’ın farklı tarihlerde verdiği kararlar çerçevesinde tartışacağız.
1) Boğaziçi Alanı Nedir?
Boğaziçi kıyı ve sahil şeridinden, öngörünüm bölgesinden, geri görünüm bölgesinden ve etkilenme bölgelerinden oluşan ve sınırları ve koordinatları 2960 sayılı Kanuna ekli krokide işaretli olan ve 22/7/1983 onay tarihli nazım planda gösterilen alandır.
Bu kapsamda Boğaziçi Alanı 4 ayrı bölgeden oluşmaktadır. Bunlar kısaca şöyledir;
- Boğaziçi Sahil Şeridi
Boğaziçi kıyı kenar çizgisi ile 22/7/1983 tarihli 1/5000 ölçekli nazım planında gösterilen hat arasında kalan bölgedir.
- b) Öngörünüm Bölgesi
Boğaziçi sahil şeridine bitişik olan ve 22/7/1983 tarihli 1/1000 ölçekli imar uygulama planında gösterilen bölgedir.
- c) Geri Görünüm Bölgesi
Öngörünüm bölgesine bitişik olan ve 22/7/1983 tarihli 1/5000 ölçekli nazım planında gösterilen coğrafi bölgedir.
- d) Etkilenme Bölgesi
Öngörünüm ve geri görünüm bölgeleri dışında 22/7/1983 tarihli ve 1/5000 ölçekli nazım planında gösterilen ve Boğaziçi sahil şeridi, öngörünüm ve geri görünüm bölgelerinden etkilenen bölgedir.
Görüldüğü gibi 22/7/1983 tarihli 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı ile 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planında gösterilmiş ve Boğaziçi kıyı kenar çizgisinden içeri doğru gelindikçe değişen 4 ayrı bölge Boğaziçi Alanı kapsamında yer almakta olup, anılan her bölgenin imar koşulları da ayrı olarak belirlenmiştir.
2) Boğaziçi Alanı’nda İmar Uygulamalarına İlişkin Yetki Hangi Kurumlara Aittir?
“Boğaziçi Sahil Şeridi” ve “Öngörünüm” bölgelerindeki uygulamalarda İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı, “Geri görünüm” ve “Etkilenme” bölgelerindeki uygulamalarda ise ilgili İlçe Belediye Başkanlıkları yetkilidir.
Bu bağlamda İstanbul’un Boğaziçi Alanı kapsamında olan ilçeleri; Beşiktaş, Sarıyer, Beykoz ve Üsküdar’dır.
3) Boğaziçi Kanunu Kapsamında Bulunan Yerler Hakkında Mülkiyet Hakkına Dair Kriterler
Boğaziçi Kanunu, bölgenin doğal ve tarihi dokusunu korumak amacıyla yapılaşmayı önemli ölçüde sınırlandırır. Bu sınırlandırmalar kamu yararına dayansa da, Anayasa ile güvence altına alınan mülkiyet hakkının özüne dokunmamalıdır. Zira kamu yararı gerekçesiyle yapılan her müdahale, ölçülülük ilkesine uygun olmak zorundadır.
Bu çerçevede:
- Kısıtlamanın meşru bir amaca dayanması,
- Uygulamanın zorunlu ve orantılı olması,
- Mülkiyetin tamamen işlevsiz hale gelmemesi,
- İdarenin keyfi uygulamalardan uzak durması,
- Mülkiyet sahibine hiçbir tadilat veya kullanım hakkı tanınmaması gibi aşırı sınırlamaların hak ihlali teşkil etmemesi
Danıştay’ın yerleşik içtihatlarında da, kamu yararı amacıyla yapılan müdahalelerde mülkiyet hakkının kullanılabilirliğinin tamamen ortadan kaldırılmasının ölçüsüzlük teşkil edebileceği vurgulanmaktadır. Bu nedenle, koruma amacıyla getirilen her yasaklayıcı düzenlemede, hakkaniyetli bir denge kurulması; hem kamu menfaatinin hem de bireysel hakkın birlikte gözetilmesi gerekmektedir.
Boğaziçi Kanunu kapsamında kalan taşınmazlarda yapılaşma sınırlamaları uygulanırken, Danıştay kararları mülkiyet hakkının sınırlandırılmasına dair anayasal çerçeveyi esas almaktadır. Danıştay 6. Dairesi’nin E. 2018/5255, K. 2022/2870, T. 09.03.2022 ve E. 2020/6963, K. 2022/6156, T. 25.05.2022 sayılı kararlarında; Boğaziçi bölgesindeki yapılaşma sınırlamalarına karşı açılan davalarda Anayasa Mahkemesi’nin mülkiyet hakkı kararlarına açıkça atıfta bulunulmuş ve bu hakların kamu yararı gerekçesiyle tamamen bertaraf edilemeyeceği vurgulanmıştır.
“Anayasanın 35. maddesinde: “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” kuralına yer verilmiş; temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasını düzenleyen 13. maddesinde ise, temel hak ve hürriyetlerin, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği, bu sınırlamaların, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı vurgulanmıştır.
Keza Anayasanın 90. maddesi uyarınca uygun bulunan ve iç hukukun bir parçası halini alan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 1 nolu Ek Protokolünün “Mülkiyetin korunması” başlıklı 1. maddesinde de: “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.” hükmü yer almıştır.”
“Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir.” (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
“Orantılılık ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır. Müdahalenin orantılılığını değerlendirirken Anayasa Mahkemesi; bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer taraftan da müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını gözönünde bulundurarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır.” (Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60; Osman Ukav, B. No: 2014/12501, 6/7/2017, § 71).
4) Boğaziçi Alanında Yer Alan Yapılar İçin Düzenlenen Yapı Kayıt Belgelerinin Durumu Nedir?
Kamuda imar barışı olarak bilinen 3194 sayılı İmar Kanunu’nun Geçici 16. maddesi ile, “(…) Yapı Kayıt Belgesi verilen yapılarla ilgili bu Kanun ve 2960 sayılı Kanun uyarınca alınmış yıkım kararları ile tahsil edilemeyen idari para cezaları iptal edilir. (…) Bu madde hükümleri, 18/11/1983 tarihli ve 2960 sayılı Boğaziçi Kanununda tanımlanan Boğaziçi sahil şeridi ve öngörünüm bölgesi içinde ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alan ile İstanbul tarihi yarımada içinde ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alanlarda ve ayrıca 19/6/2014 tarihli ve 6546 sayılı Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde belirlenmiş Tarihi Alanda uygulanmaz. (…)” hükümleri getirilmiştir.
Anılan hükümler ile, Boğaziçi sahil şeridi ve öngörünüm bölgesi içinde olup, bu Yasa ile eklenen kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alanlar dışında kalan bazı taşınmazlar için, getirilen bu düzenlemeden yararlanma ve Yapı Kayıt Belgesi düzenlenme hakkı tanınmıştır.
Ancak anılan Yasa hükmüne karşı yapılan iptal başvurusunda Anayasa Mahkemesinin 24/09/2020 tarihli ve E:2019/21, K:2020/51 sayılı kararıyla; 3194 sayılı İmar Kanunu’nun geçici 16. maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen “…ve 2960 sayılı Kanun…” ibaresinin ve bu maddeye bağlı değiştirilen 18/11/1983 tarihli ve 2960 sayılı Boğaziçi Kanunu’nda tanımlanan Boğaziçi sahil şeridi ve öngörünüm bölgesine ait Kroki ile Sınır ve Koordinat Listesi’nin Anayasa’ya aykırı olduklarına ve iptallerine karar verilmiştir.
Bu bağlamda, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun Geçici 16. maddesinin ilk hali ile Boğaziçi sahil şeridi ve öngörünüm bölgesi için getirilen, bu düzenlemeden yararlanma ve Yapı Kayıt Belgesi düzenlenme hakkı, Anayasa Mahkemesinin anılan kararıyla iptal edilmiştir.
Bu konuyu Anayasa Mahkemesi kararı sonrası “Boğaziçi Sahil Şeridi ve Öngörünüm Bölgesinde” yer alan taşınmazlar için ayrı “Geri Görünüm Bölgesi ve Etkilenme Bölgesinde” yer alan taşınmazlar için ayrı olarak değerlendirmek gerekir.
- a) “Boğaziçi Sahil Şeridi ve Öngörünüm Bölgesinde” Yer Alan Taşınmazlar İçin Düzenlenen Yapı Kayıt Belgelerinin Güncel İdari Yargı Kararları Çerçevesinde Değerlendirmesi
Anayasa Mahkemesinin anılan kararı sonrası 3194 sayılı İmar Kanunu’nun geçici 16. maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen “…ve 2960 sayılı Kanun…” ibaresinin ve bu maddeye bağlı değiştirilen 18/11/1983 tarihli ve 2960 sayılı Boğaziçi Kanunu’nda tanımlanan Boğaziçi sahil şeridi ve öngörünüm bölgesine ait Kroki ile Sınır ve Koordinat Listesi’nin iptaline karar verildiğinden, 2960 sayılı Boğaziçi Kanunu’nda tanımlanan Boğaziçi sahil şeridi ve öngörünüm bölgesinde yer alan taşınmazların 3194 sayılı İmar Kanunu’nun geçici 16. maddesinden yararlanma ve bu taşınmazlara Yapı Kayıt Belgesi düzenlenme hakkı ortadan kalkmıştır.
Bu konuda güncel idari yargı kararları, Boğaziçi sahil şeridi ve öngörünüm bölgesinde yer alıp yapı kayıt belgesi düzenlenen taşınmazlar için, bu yapı kayıt belgelerinin bir hak doğurmayacağı yönündedir.
İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 5. İdari Dava Dairesinin 9.9.2020 tarihli ve E:2020/503, K:2020/1221 sayılı kararında; “(…) Ruhsatsız yapının bulunduğu taşınmazın 2960 sayılı Boğaziçi Kanununda tanımlanan Boğaziçi sahil şeridi ve öngörünüm bölgesi içinde 3194 sayılı İmar Kanununa eklenen Geçici 16. maddeye ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alan ile İstanbul tarihi yarımada içinde ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alanlar dışında kalıp kalmadığı anlaşılamamakla birlikte, yürürlükteki 1/1000 ölçekli Boğaziçi Sahil Şeridi ve Öngörünüm Bölgesi Uygulama İmar Planında kısmen sosyal donatı alanı olarak belirlendiği ve söz konusu planın kesinleşmiş olduğu, kesinleşmiş 1/1000 ölçekli Boğaziçi Sahil Şeridi ve Öngörünüm Bölgesi Uygulama İmar Planında kısmen sosyal donatı alanı olarak belirlenmiş olan taşınmaz üzerinde yapıldığı sabit olan yapıların ise Geçici 16.madde ile sağlanan haklardan yararlanma imkanı bulunmadığının kabulü gerekmektedir. Bu durumda, kesinleşmiş planlar neticesinde sosyal donatı alanı olarak belirlenmiş taşınmaz üzerinde bulunan yapının Geçici 16. madde kapsamında değerlendirilmesi mümkün bulunmadığından İdare Mahkemesince; uyuşmazlığın esasının incelenmesi suretiyle bir karar verilmesi gerekirken, işleme konu yapı için 3194 sayılı Kanunun Geçici 16. maddesi uyarınca yapı kayıt belgesi düzenlendiğinden bahisle dava konusu işlemin iptaline karar verilmesinde hukuki isabet görülmemiştir.” denilmek suretiyle, taşınmazın yapı kayıt belgesi olduğundan bahisle idare mahkemesince verilen iptal kararı kaldırılmış, Boğaziçi Sahil Şeridi ve Öngörünüm Bölgesinde yer alan taşınmazın 3194 sayılı Kanun’un Geçici 16. maddesi kapsamında olmayacağı ve bu taşınmaz için düzenlenen yapı kayıt belgesinin de bu durumu değiştirmeyeceği belirtilmiştir.
Yine İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 5. İdari Dava Dairesinin 17.12.2019 tarihli ve E:2019/988 K:2019/3729 sayılı kararında; ” …..dosya kapsamı ve bilirkişi raporundaki veriler dikkate alındığında, dava konusu yapıda 16.10.2017 tarih, 001416 nolu yapı tatil tutanağı ile tespit edilen aykırıkların mevcut olduğu, yapı tatil tutanağının fiili durumu gösterdiği, yapının 1/1000 ölçekli Boğaziçi Sahi Şeridi ve Öngörünüm Bölgesi Uygulama İmar Planında konut alanında kaldığı, bu kapsamda Boğaziçi İmar Kanunu çerçevesindeki Kanun, Yönetmelik ve planlara tabi alanda yer aldığı, aykırılıkların kullanım alanını artıran etkisi nedeniyle ruhsat gerektiren imalatlar olduğu, dava konusu parselin bulunduğu yerdeki İmar Planı, yürürlükteki plan ve notları gereğince ruhsata bağlanmasının mümkün olmadığı hususları göz önüne alındığında, dava konusu taşınmazın aykırı kısımlarının yıkımına yönelik tesis olunan dava konusu Encümen Kararında hukuka ve mevzuata aykırılık bulunmadığı,…Yapı Kayıt Belgelerinin ilgili Kurumlarca herhangi bir inceleme ve değerlendirme yapılmaksızın taşınmaz ilgilisinin beyanına dayalı olarak düzenlendiği, yapı kayıt başvurusu hakkında, davalı idarece, taşınmaza ilişkin ruhsata aykırılıklar nedeniyle verilen yıkım ve para cezalarının iptal edilip edilmemesi konusunda, ilgili mevzuat çerçevesinde bir inceleme ve değerlendirme yapıldıktan sonra bir karar verileceği, bu sebeple, bu aşamada, Mahkemece salt dosyaya Yapı Kayıt Belgesi sunulduğundan dolayı dava konusu yıkım işleminin iptaline karar verilemeyeceği” gerekçesi ile davanın reddi yönünde verilen idare mahkemesi kararına yapılan istinaf başvurusu reddedilmiştir.
Görüldüğü üzere idari yargı mercilerince, Anayasa Mahkemesinin anılan iptal kararı öncesinde de Boğaziçi Sahil Şeridi ve Öngörünüm Bölgesinde yer alan taşınmazların 3194 sayılı Kanun’un Geçici 16. maddesi kapsamında olmayacağı ve bu taşınmazlar için düzenlenen yapı kayıt belgesinin de bu durumu değiştirmeyeceği yönünde kararlar verilmiştir.
- b) “Boğaziçi Sahil Şeridi ve Öngörünüm Bölgesinde” Yer Alan Taşınmazlar İçin Düzenlenen Yapı Kayıt Belgelerinin Geçmiş Danıştay Kararları Çerçevesinde Kazanılmış Hak Yönünden Değerlendirilmesi
Danıştay 1. Dairesinin 19.12.1988 tarihli ve E:1988/336, K:1988/355 sayılı kararında; “18.11.1983 gün ve 2960 sayılı Boğaziçi Kanununun 3.5.1985 gün ve 3194 sayılı İmar Kanununun 47 inci maddesiyle değişik 3 üncü maddesinin ( g ) bendinde yer alan hükümlerin ve aynı Yasanın geçici 7 inci maddesinin 1 inci fıkrası hükmünün Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi üzerine, 3194 Sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 9.5.1985 gününden Anayasa Mahkemesince iptal kararının verildiği 11.12.1986 gününe kadar olan süreyle Anayasa Mahkemesince iptal kararının verildiği 11.12.1986 gününden ilan edildiği 18.4.1987 gününe kadar olan süre içinde Boğaziçi öngörünüm bölgesinde ruhsat alan ve konut yapan ilgililerin inşaatlarının durumlarına göre kazanılmış hakların saptanması ve ayrıca Anayasa Mahkemesince iptal edilen ve Boğaziçi öngörünüm bölgesindeki yapılara imar affı getiren 3194 sayılı Yasanın Geçici 7 inci maddesinin 1 inci fıkrasının da uygulama ve müktesep hak yönünden değerlendirilmesi” hususları değerlendirilmiş ve bu konuda aşamalı görüş bildirilmiştir. Buna göre;
“(…)3194 sayılı İmar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 9.5.1985 gününden Anayasa Mahkemesinin iptal kararının verildiği 11.12.1986 günleri arasında (…) yapı ruhsatı verilmiş ve inşaata başlanmış ve 18.4.1987 tarihine kadar inşaatı tamamlanmış yapılar, ilgilileri yönünden yürürlükte olan yasa hükümlerine göre kazanılmış hak oluşturduğundan bu haklarının korunması gerekeceği, bu süre içinde yapılan işlemler, (yapı ruhsatı, yapı kullanma izni vb.) daha sonra Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş bir Yasaya dayalı olsalar bile, Yasanın yürürlüğü sırasında ve Yasaya uygun olarak yapıldıklarından, 18.4.1987 tarihine kadar bitirilmiş yapıların dayanakları olan ve yapıldıkları anda yürürlükte bulunan hukuka uygun işlemlerin geri alınmalarına, diğer bir anlatımla, idare işlemlerin yapıldıkları andan itibaren bütün hukuki sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırılmalarına hukuki olanak bulunmadığı”
“9.5.1985-11.12.1986 günleri arasındaki süre içinde inşaata başlamış olmakla birlikte henüz inşaatları tamamlanmamış yapılar yönünden durumun 18.4.1987 tarihi göz önüne alınarak yapıların ayrı ayrı değerlendirilerek korunması gerekli bir hakkın mevcut olup olmadığının saptanması gerekeceği”
“Bugüne değin hiç inşaata başlanmamış olması halinde ise ilgililer lehine kazanılmış bir haktan söz edilemeyeceği”
“11.12.1986 tarihinde Anayasa Mahkemesi kararının duyurulduğu göz önüne alındığında; iptal edildiği bilinen bir kanuna göre verilmiş imar ruhsatlarına dayalı inşaatlar söz konusu olacağından, idarenin bu tarihten sonra yaptığı işlemlerin hukuka uygun olduğu söylenemez, ancak, bu tür işlemlerin dahi subjektif sonuçları olduğu yadsınamaz. İdare işlemin geri alınması teorisinin uygulama alanının sınırlandırılmasında işlemin hak doğurup doğurmamış olması da hukuka uygunluğu kadar önemlidir. (…) Bunlar dışındaki idarenin bazı hukuka aykırı işlemlerinin, hukuka uygun olmasalar bile ilgili lehine yarattığı hukuki durumların belli bir süreden sonra değiştirilmesi idarenin istikrarı ilkesine aykırı düşer. Bu işlemler hukuka aykırı olsalar bile yargısal başvurma süresi geçirildikten sonra hukuki sonuçlarının korunması gerekir. Bu durum idari işlemin kişisel sonuçlarının dokunulmazlığı ilkesinin doğal bir sonucudur. Bu bakımdan 11.12.1986-18.4.1987 günleri arasında imar ruhsatı verilmiş ve bu süre içinde inşaatları tamamlanmış yapıların ilgilileri yönünden yukarıdaki esaslar göz önüne alınarak ve hukuk düzeninde korunmaya değer bir hakkın varlığının saptanması koşuluyla hukuki durumlarının değerlendirilmesi gerekeceği, 11.12.1986-18.4.1987 günleri arasında imar ruhsatı verilmesine karşılık inşaatları anılan süre içinde tamamlanmamış yapılarda da, subjektif hakkın doğumunun saptanması ve ilgilileri yönünden korunmaya değer bulunduğu nispette hukuki sonuçlarının sürdürülebilmesi yolunda işlemler yapılması gerekeceği” yönünde görüş ve karar verilmiştir.
Anılan kararda özetle; Boğaziçi öngörünüm bölgesinde yer alan yapılara ruhsat verilmesine ilişkin Yasa düzenlemesinin Anayasa Mahkemesi kararı ile iptal edilmesi üzerine, yapı ruhsatı alan kişilerin kazanılmış hakları Danıştay tarafından aşamalı olarak değerlendirilmiş olup, buna göre;
– Söz konusu Kanun’un yürürlüğe girdiği tarih ile Anayasa Mahkemesinin iptal kararının verildiği tarih arasında, yapı ruhsatı verilmiş, inşaata başlanmış ve Anayasa Mahkemesi kararının yayımlandığı tarihe kadar inşaatı tamamlanmış yapıların kazanılmış haklarının korunması gerektiği,
– Söz konusu Kanun’un yürürlüğe girdiği tarih ile Anayasa Mahkemesinin iptal kararının verildiği tarih arasında, yapı ruhsatı verilmiş, inşaata başlanmış ve Anayasa Mahkemesi kararının yayımlandığı tarihe kadar inşaatı tamamlanmamış yapıların kazanılmış haklarının her yapının kendi durumuna göre değerlendirilmesi gerektiği,
– Anayasa Mahkemesinin iptal kararının verildiği tarih ile kararının yayımlandığı tarih arasında verilen ruhsatların durumlarının da idari istikrar ilkesi çerçevesinde değerlendirilerek, yapının tamamlanma veya inşaat durumuna göre kazanılmış haklarının korunması gerektiği yönünde görüş ve karar verilmiştir. Danıştay 1. Dairesinin bu kararının kazanılmış hakları oldukça geniş yorumladığı ortadadır.
Öte yandan, yine benzer bir olayda Danıştay 14. Dairesinin 22.05.2012 tarihli ve E:2011/4465, K:2012/3702 sayılı kararında; “müktesep haktan bahsedebilmek için, yapı ruhsatının, Anayasa Mahkemesinin iptal kararının kamuoyuna duyurulduğu 11.12.1986 tarihinden önce alınmış ve yapıya başlanılmış olması gerektiği” yönünde karar verilerek, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı öncesi, iptal edilen Yasa maddesine dayanılarak verilen ruhsat üzerine, bu tarihten önce yapımına başlanılan yapıların kazanılmış haklarının olduğu hususu vurgulanmıştır.
Yine benzer bir olayda Danıştay 6. Dairesinin 24.12.1991 tarihli ve E: 1991/482, K: 1991/3229 sayılı kararında; “yukarıda sözü edilen ruhsatın yürürlükte olduğu dönemde inşaata başlamış olması ve Anayasa Mahkemesinin iptal kararına kadar taraflarca ulaşılan seviyenin kanıtlanması halinde bu kısımların kazanılmış hak olarak değerlendirilmesi” yönünde karar verilerek, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı öncesi, iptal edilen Yasa maddesine dayanılarak verilen ruhsat üzerine, bu tarihten önce yapımına başlanılan ve belli bir seviyeye gelen yapıların kazanılmış haklarının olduğu belirtilmiştir.
Danıştay’ın yukarıda yer verilen kararları özetle; Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten Anayasa Mahkemesinin iptal kararının verdiği tarihe kadar yapı ruhsatı verilmiş, inşaata başlanmış ve belli bir seviyeye gelmiş ya da tamamlanmış yapıların kazanılmış haklarının korunması gerektiğine hükmedilmiştir.
Bu kararlar kapsamında, “Boğaziçi Sahil Şeridi ve Öngörünüm Bölgesinde” yer alan taşınmazlar için düzenlenen yapı kayıt belgelerinin kazanılmış hak kapsamında olup olmayacağının her bir taşınmaz özelinde değerlendirilmesi gerekir.
- c) “Geri Görünüm Bölgesi ve Etkilenme Bölgesinde” Yer Alan Taşınmazlar İçin Düzenlenen Yapı Kayıt Belgelerinin Güncel İdari Yargı Kararları Çerçevesinde Değerlendirmesi
Anayasa Mahkemesinin anılan iptal kararının “Geri Görünüm Bölgesi ve Etkilenme Bölgesinde” yer alan taşınmazlar için düzenlenen Yapı Kayıt Belgelerinin hukuki durumunu olumsuz etkilemeyeceğini, bu belgelerin geçerli olduğunu söylemek mümkündür. Nitekim idari yargı kararları, Anayasa Mahkemesi kararı öncesinde de söz konusu Yapı Kayıt Belgelerinin geçerli olduğu yönündedir. Bu hususu genel olarak geçerli olduğu şeklinde belirtmek daha yerinde olacaktır. Nitekim Yapı Kayıt Belgesinin iptalini gerektiren diğer hukuka aykırılık nedenleri varsa elbette idarece iptal edilebilecektir.
Danıştay 6. Dairesinin 9.11.2022 tarihli ve E:2020/9552, K:2022/9367 sayılı kararında; “Uyuşmazlıkta, Boğaziçi “gerigörünüm” ve “etkilenme” bölgesinde, İstanbul İli, Sarıyer İlçesi, … ada, … sayılı parsel üzerindeki yapıya ilişkin 28/08/2018 tarihli yapı kayıt belgesinin bulunduğu, 2960 sayılı Boğaziçi Kanununun 11. maddesi uyarınca … tarih ve … sıra numaralı yapı tatil tutanağı düzenlenmesi üzerine, ruhsatsız yapının bir ay içinde yıkılması veya ruhsata bağlanması, aksi takdirde 2960 sayılı Boğaziçi Kanununun 13. maddesi uyarınca yasal işlem yapılacağına ilişkin … tarih ve … sayılı İmar ve Şehircilik Müdürlüğü işleminin, yapı tatil tutanağının gereğinin yerine getirilmesine ilişkin olduğu anlaşıldığından, anılan işlemde yetki yönünden mevzuata aykırılık bulunmamaktadır.
Bununla birlikte, niteliği belirtilen dava konusu işlem tarihinde taşınmazla ilgili yapı kayıt belgesi mevcut olduğundan, işlemden önce yapı kayıt belgesi bulunan yapı hakkında yıkım ve para cezası kararları verilemeyeceğinden, işlemin ruhsatsız yapının bir ay içinde yıkılması veya ruhsata bağlanması, aksi takdirde 2960 sayılı Boğaziçi Kanununun 13. maddesi uyarınca yasal işlem yapılacağına ilişkin kısmının iptali yolundaki İdari Dava Dairesi kararında sonucu itibarıyla isabetsizlik görülmemiştir.” yönünde karar verilerek, Boğaziçi “gerigörünüm” ve “etkilenme” bölgesinde yer alan taşınmaz hakkında Yapı Kayıt Belgesi olmasına rağmen verilen yıkım ve para cezası kararı hukuka aykırı bulunmuştur.
SONUÇ:
Boğaziçi bölgesi, doğal ve tarihi özellikleri nedeniyle özel koruma altında olan, ancak aynı zamanda çok sayıda kişinin mülkiyet hakkını da ilgilendiren bir alandır. Bu nedenle hem kamu yararını gözetmek hem de bireylerin anayasal haklarını korumak büyük önem taşımaktadır.